14 Şubat 2013 Perşembe

ZAZACA YA SİYASİ DEĞİL, BİLİMSEL YAKLAŞIM...

Gönderen Unknown

YORUM Muhammed KAYRAN
Pazar, 27 Ocak 2013 20:20
Birkaç gün önce görevinden alınan Milli Eğitim Bakanımız Ömer Dinçer’in “Uzmanlar bizi yanıltmış Zazaca meğerse ayrı bir dilmiş!” demesinin üzerinden çok uzun bir süre geçmeden Artuklu Üniversitesi’nde aldığım Zazaca derslerinin sonucunda uzmanlar beni de kandırmayı başardı (!) Ben de artık Zazacanın Kürtçe olduğu konusunda hiçbir şüphe duymuyorum.

Biz Türkiye’nin ilk resmi Kürtçe öğretmeni adaylarına Artuklu Üniversitesi’nde ders veren uzmanın adı Malmisanîj (Mehmet Tayfun).  İlk Zazaca-Türkçe sözlüğün yazarı 1952 Diyarbakır doğumlu Malmisanîj,  dünya genelinde Zazaca konusunda söz söyleme hakkına sahip olarak tanınan en güçlü isim. İsveç’ten davet üzerine gelerek Artuklu Üniversitesi’nde Zazaca dersleri veriyor bize.  

Anadili Kürtçenin Kurmancî lehçesi olan, daha önce Zazaca ile şarkılar haricinde karşılaşmış biri olmadığım, o dersin adını duyduğumda da başarma yönünde şüphesi olan biri olarak daha ilk derste Zazacayı anlamaya başlamam elbette uzman Malmisanîj sayesinde oldu.  Bu yazımda hem yeni bilgilerimin öğreticisi Malmisanîj’dan hem de daha önce YYÜ’ de bize Dilbilim dersleri veren Elazığlı hoca Dr. İlhan Uçar’dan edindiğim iki farklı bilginin algı terazimdeki ölçüsünün sonuçlarını paylaşacağım.

Bilimle siyasetin asla aynı çizgide yürüyemeyeceğinden hareketle kimin niçin “Zazaca Kürtçedir”, kimin niçin “Zazaca Kürtçe değildir.” Dediğini önemsemeden bilgilerimi bu siyasi umut ve fobilerin dışında bilimsel verilerle aktarmak istiyorum.  Tahmin edebileceğiniz gibi Türk Irkçı düşüncesine göre bırakalım Zazacayı dünyanın bütün dilleri zaten Türkçe sayılırken Kürtçe diye bir dil bile varsayılmazken sonradan varlığı kabul edilen Zazacanın Kürtçe olmasını kabul edilemez. Aynı şekilde Kürt halkının ittifakını yükseltmek ve tarihsel bağlarıyla Kürt milletini bütünleştirmek isteyen bir düşünceye göre de Zazacayı Kürtçeden ayrı düşünmek mümkün değildir. Biz bu siyasi arzularla bilime yaklaşmayı reddederek gerçekten bilimsel olarak Zazacanın dil olarak durumunu incelemeye çalışacağız.

Türk Dilbilimci Dr.İlhan Uçar’ın Bilgileriyle Malmisanîj’dan öğrendiklerimizi harmanlıyoruz.

Dr. İlhan Uçar 1998’de YYÜ Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde 1.Sınıftayken Türkiye Türkçesi dersimize giriyordu. İlhan Bey ilk dersinde 50 kişilik sınıf mevcudumuz karşısında ilkin Türkiye Türkçesi’nin güzelliği ve korunması gerektiği hakkında konuşmadı, onun ilk dersi Kürtçenin dil olmadığını ispatlama çalışmasıyla geçti.  

Dr. İlhan Bey yaptığı yoklamanın ardından tahtaya “Vakt-i yasyon vara!” şeklinde bir cümle yazdı ve bize Kürtçenin yokluğunu bu cümleyle ıspatlayacağını söyledi. Bu cümlede yaptığı morfoloji komedisini daha sonraki bir yazıda ele almayı düşünüyorum ancak bu yazıda onun aynı derste dil kabul edilme ilkeleri hakkında verdiği ve bana da mantıklı gelen bilgilerini paylaşmak istiyorum. Buna göre bir halkın konuşurken kullandığı seslerden, sözcüklerden ve gramer kurallarından oluşan dilin dil olarak kabul edilme ilkelerinin belli başlı olanları şunlardır:

1-      Her şeyden önce fiil kökleri o dilin kendine ait olmalıdır.
2-      Sayı sistemi özgün olmalıdır.
3-      Zamirler özgün olmalıdır.
4-      Organ İsimleri ile bitki ve hayvan isimleri özgün olmalıdır.
5-      Dilin içindeki farklılıklar arttıkça önce “ağız”a sonra “şive”ye sonra “lehçe”ye varır. Eğer söz dizimi ve gramer de tamamen ayrılırsa iki farklı dile dönüşür.

Şimdi İlhan Hoca’dan öğrendiğimiz bu değerli bilgiler ışığında Malmisanîj’dan öğrendiğimiz yeni bilgilerle Zazacayı inceleyelim.

1-      Her şeyden önce fiil kökleri o dilin kendine ait olmalıdır.

En baştan şunu belirtmeliyiz ki diller arasında isim soylu sözcük alışverişi doğaldır ve dili fakirleştirmez. Ancak insanlık tarihinin başlangıcından itibaren bugüne kadar insan fiilleri aynı olduğu için bir milletin hareketlere verdiği isimler kendine ait olmalıdır ki başka dillerden fiil alışverişi söz konusu olamaz. Şayet iki dilin fiilleri aynı ise bu iki dil %100 aynı dil ailesinden gelmiştir veya kadim bir üst dilden gelmişlerdir. Bu anlamda Kürtçe, Farsça ile birlikte Hint Avrupa dil ailesinin İran kolundan bir dildir ki 4. Maddede açıklayacağımız sebepten dolayı Kürtçe ile Farsça bin yıldan fazladır birbirinden ayrılmıştır.


Bir cümlenin dili cümledeki fiillerden anlaşılır.

Örneğin  “Sabah chat yapıyordum. “ cümlesini ele alalım.
Bu cümledeki ;
Sabah sözcüğü Arapça
Chat sözcüğü İngilizce
Yapıyordum sözcüğü Türkçedir.

Bu cümlenin fiili Türkçe olduğu için başka dillerden isim soylu sözcükleri o dillerin grameriyle bile almış olsa yine de Türkçedir. Aynı sebeple Osmanlı Arapçası veya Farsçası yoktur Osmanlı Türkçesi vardır. Osmanlı Türkçesindeki tüm fiiller Türkçedir.  Aynı şekilde baktığımızda Zazacanın tüm fiilleri Kürtçedir. Bu yüzden Zazaca özbeöz Kürtçedir. Zazacadaki fiil kökleriyle Kürtçenin Kurmancî lehçesindeki fiil kökleri ise istisnalar dışında aynıdır ve farklılıkları lehçe düzeyindedir.


Lehçe Düzeyindeki Farklılık Nasıl anlaşılır?

Bu meseleyi anlayabilmek için Türkçenin bir Lehçesi olan Kırgızca ile Türkiye Türkçesi arasındaki ardından Kürtçe ile Zazaca arasındaki farklılık düzeyine bakalım:

Türkiye Türkçesi: Çocuklar okulda dilimizi latin alfabesi ile yazıyor.
Kırgızca: Baldar mektepte tilibizdi latın alfaviti menen jazat.

Bu iki cümleye anlaşılabilirlik kıstasıyla bakarsak bunların aynı dil olmadığını birkaç sözcüğünün benzediğini ileri sürebiliriz ancak bir dilbilimci olarak baktığımızda birkaç farklı sözcük dışında morfolojik olarak bunların aynı dil olduğunu hemen görürüz.  Bu fark Türkçe ile Azerice arasında da diğer tüm lehçesel farklılıklarda olduğu kadardır. Şimdi de Zazaca ve Kurmancî örneğine bakalım:

Türkçe: Tilki çabucak keçiyi güdüyor ve onun sütünü götürüyor yaşlı kadına veriyor.
Kurmancî: Rovî bi lezî bizinê didoşe û şîrê wê dibe dide Pîrê.
Zazakî: Luye lezkanî bize doşena û şîtê aye bena dana Pîrê.

Görüldüğü gibi Türkiye Türkçesi ile Kırgızca arasındaki anlaşılmazlığın ölçüsünden çok daha az bir fark vardır Zazaca ile Kurmancî arasında. Şimdi Malmisanîj’dan öğrendiğimiz bilgiler ışığında her Kurmanç Kürdün Zazacayı kolayca anlayabilmesini sağlayacak bir inceleme yapalım bu cümlelerde.

Kurmanci –Zazaki Fiillerin Kolayca Bulunması.

Bir Kurmanç şu basit yöntemle Zazacadaki fiileri anlayabilir:

Zazaca verilen fiil şimdiki zamanda ise sonu “-na” ile bitmektedir. Biz bu n ayı görmediğimiz zaman fiilin kökünü elde etmiş oluruz. Fiilin kökünü bulduktan sonra ise başına “di-“ ekini getirerek Kurmanci olarak kullanabiliriz. Yukarıdaki örnekte “bena” ve “dana” fiilerini alalım.

bena – dibe (götürüyor)
“-na” yı düşürüyoruz.
“be” kalıyor.
Başına “di-“ koyuyoruz
“dibe” haline geliyor. 

Dana- dide (veriyor)
“-na” yı düşürüyoruz.
“da” kalıyor.
Başına “di-“ koyuyoruz
“dida” haline geliyor.
“dide” şeklinde aksanı düzelttiğimizde yine Kurmancî olarak rahatlıkla anlıyoruz.

Bu örneklerde de görüldüğü gibi Kürtçenin Kurmancî ve Zazakî lehçelerinde fiil kökleri aynı olduğundan kesinlikle aynı dil geleneğinden gelmektedirler. Biri birlerini anlama düzeyi Türkçe ile lehçeleri arasındaki farktan daha azdır.

Ses Değişimlerini Bilen Zazalar ile Kurmançar Birbirini Anlar
Nasıl ki yaygın ses değişimlerini tespit eden Türk dilbilimcileri hem Eski Türkçeyi hem de Türkçenin diğer lehçelerini anlayabiliyorsa Kürtler de aynı yöntemle rahatlıkla birbirlerini anlamaktadırlar. Bu bölümde size Malmisanîj’dan öğrendiğimiz ses değişimlerini aktarıyorum.

Ses Olayı—Zazakî-- Kurmancî

D>Z: Zerr-Dil (Kalp)
R>L  :Luye- Rovî(Tilki),  Zerr- Dil, Pîl- Pîr (yaşlı)
C>J: Cinik- Jinik(Kadın), Roc-Roj(Gün),
J>Z: Roz-Roj(Güneş),
M>V: Zimistan- Zivistan(Kış),  Çim-Çav (Göz), Nam- Nav(İsim)
W>XW: Wendin- Xwendin(Okumak)-  werdin- Xwarin(Yemek),  Weş- Xweş(İyi)
V>B: Vekur- Bakur(Kuzey), Vîst- Bist (Yirmi), , Varan-Baran (Yağmur)
D>G: Adir-Agir (Ateş)
H>K: Her- Ker (Eşek)
A>H: Hak- hêk (Yumurta), Halîn- Hêlîn (Yuva)
Ç>Ş: Şo- Ço (Gitti),
E>I: Pers- Pirs (Soru), Ters- Tirs (Korku), Ber- Bir (Götürdü), Ker- Kir( Götürdü)
G>J: Derg- Dirêj (Uzun), Mezg- Mejî (Beyîn)
G>K: Gêse- Kezî (Saç tutamı), Goremar- Koremar (Yılan çeşidi)
J>R: Erjan-Erzan (Ucuz)
S>Ç: Se- Çi (Ne?), Senî- Çawanî (Nasılsın)

Bu ses değişimleri de gösteriyor ki Kürtçenin Zazakî ve Kurmancî lehçeleri arasında sözcüklerin büyük bir kısmı aynıdır. Ancak aksansal bir farklılık meydana gelmiştir ki bu bir lehçeyi dil haline getirmekten oldukça uzaktır. İki lehçe arasında hiçbir ses değişimi göstermeden tamamen aynı olan sözcüklerin sayısı da hatırı sayılır bir fazlalıktayken tamamen farklı isim soylu bazı sözcükler de vardır. Fakat unutulmamalı ki aynı lehçenin değişik yörelerinde bile aynı anlama gelen farklı kelimeler olabilmektedir.

2-      Sayı sistemi özgün olmalıdır.

Sayı sistemleri açısından da Zazacanın Kürtçe olduğunu Türkiye Türkçesi ile Türkçenin bir lehçesi olan Kırgızca arasındaki farkı görerek değerlendirelim.

SAYIKIRGIZCA--T.TÜRKÇESİ
1BirBir
2Ekiİki
3ÜçÜç
4TörtDört
5BeşBeş
6AltıAltı
7CetiYedi
8SegizSekiz
9ToguzDokuz
10OnOn
20civirmaYirmi

Görüldüğü gibi Türkçenin Kırgızca lehçesindeki sayılar Türkiye Türkçesindeki sayılar ile aynıdır. Sadece bazı ses değişiklikleri vardır ki dilbilimciler açısından bu küçük farklılıklar önemsizdir. Şimdi de Kürtçenin iki lehçesi olan Zazakî ve Kurmancî lehçelerindeki sayılara bakalım.

Sayı
Zazakî
Kurmancî
Sayı
Zazakî
Kurmancî
Sayı
Zazakî
Kurmancî
1
 Yew
Yek
11
 Yawendes
Yanzdeh
30
Hîris
Sih
2
 Di
Du
12
 Diwês
Diwanzdeh
40
Çewrês
Çil
3
 Hîrê
13
 Hîrês
Sêzdeh
50
Pancês
Pêncî
4
 Çar
Çar
14
 Çarês
Çardeh
60
Şestî
Şêstî
5
 Pane
Pênç
15
 Pancês
Panzdeh
70
Hewtay
Heftî
6
 Şeş
Şeş
16
 Şiyês
Şêzdeh
80
Heştay
Heştî
7
 Hewt
Heft
17
 Hewtês
Hevdeh
90
Neway
Noht
8
 Heşt
Heşt
18
 Heştês
Hijdeh
100
Se
Sed
9
 New
Neh
19
 Newês
Nozdeh
1000
Hezar
Hezar
10
 Des
Deh
20
 Vîst
Bist





Görüldüğü gibi Zazakî ile Kurmancî sayı sistemi aksan farklılığından öteye gitmemiştir ki sayı sistemleri de aynıdır ve aynı dilin lehçeleridirler.

3-      Zamirler özgün olmalıdır.

Yukarıdaki yöntemimizi sürdürelim önce Türkçenin kendi lehçesiyle benzerliğine ardından da Kürtçenin lehçeleri arasındaki benzerliğe bakalım.

Kişiler
Kırgızca
T.Türkçesi
1.Tekil
Men
Ben
2.Tekil
Sen
Sen
3.Tekil erkek
Al
O
1.Çoğul
Biz
Biz
2.Çoğul
Siler
Siz
3.Çoğul
Alar
Onlar

Türkçenin iki lehçesi arasında ses farklılıkları dışında zamirlerin aynı olduğu görülüyor. Bu benzerlikten yola çıkan dilbilimciler Kırgızcanın Türkçenin bir Lehçesi olduğunu tespit ediyor. Şimdi Kürtçenin Zazakî ile Kurmancî lehçelerindeki şahıs zamirlerine bakalım.

Kişiler
Bükümsüz Grup
Zazakî
Bükümsüz Grup
Kurmancî
Bükümlü Grup
Zazakî
Bükümlü Grup
Kurmancî
1.Tekil
Ez
Ez
Mi
Min
2.Tekil
Ti
Tu
To
Te
3.Tekil erkek
O
Ew
Ey
3.Tekil bayan
A
Ew
Aye
1.Çoğul
Ma
Em
Ma
Me
2.Çoğul
Şima
Hûn
Şima
We
3.Çoğul
Ê
Ew
înan
Wan

Görüldüğü gibi Zazakî ile Kurmancî lehçeleri arasında da bazı ses ve şekil farklılıkları dışında rahatlıkla aynı zamirler oldukları görülebiliyor.

4-      Organ İsimleri İle Bitki Ve Hayvan İsimleri Özgün Olmalıdır.
İlk insanlar öncelikle doğada ve kendilerinde bulunan varlıklara isimler verdiler. Başkalarından ayrı milletler başkalarından öğrenmemişlerde kendileri kendi organlarına isimleri tarihin karanlık çağlarında vermiş olmalıdırlar. Organ isimleri veya hayvan ve bitki isimleri yeni bulunacak teknolojik araçların isimleri gibi başka dillerden gelmiş olmamalıdır. Her dil organlara kendisi isim vermiş olmalıdır. İranî dillerden Kurmancî ile Zazakî lehçelerindeki organ isimlerinin çoğu aynıdır veya aksan düzeyinde farklılıklar göstermektedir. Bu da Zazacanın Kurmancî ile ayrı bir dil olmadığını ikisinin aynı dilin lehçeleri olduğunu gösteren başka bir benzerliktir.

Organ İsmi: Zazaca---- Kurmancî

El: Dest-Dest
Ayak: Linge- Ling veya Pa- Pê
Göz: Çim- Çav (M>V ses değişimi)
Saç: Por- Por veya Pirç
Burun: Kepuge- Kep
Baş: Sere- Ser
Kol: Çengile- Çeng veya Harme- Mil
Sırt: Piştî- Pişt
Meme: Çîçik(çije)- Çîçik

Bitki İsmi: Zazaca---- Kurmancî

Çiçek: Vilike- Kulilk (V>K Ses Değişimi)
Çiftçi: Citkar- Cotkar
Elma: Saye- Sêv (Y>V Ses Değişimi)
Soğan:  Pîyaz- Pîvaz (Y>V Ses Değişimi)
Ağaç: Dare- Dar
Üzüm: Tîre(Engure)- Tirê
Karpuz: Zebeşe- Zebeş
Otlak: Merge- Mêrg

Hayvan İsmi: Zazaca---- Kurmancî

Horoz: Dîk- Dîk
Öküz: Ga- Ga
Kedi: Pising- Pisîk
Keçi: Bize- Bizin
Köpek: Kutik- Kuçik (T>Ç Ses değişimi)
Eşek: Her- Ker (H>K Ses Değişimi)
Kuş: Çûçik- Çûk(Çwîk)
Yılan: Mar- Mar
At: Hesp- Hesp
Kısrak: Mahîne- Mehîn
Katır: Estor- Hêstir
Tilki: Luwî(Luye)-Rovî (L>R değişimi)

Görüldüğü gibi yeni sözcükler olması imkânsız olan organ isimleri, hayvan ve bitki isimleri ses değişimleri dışında iki lehçe arasında birebir aynıdır. Aynı durum dağ, göl, köy, ova, plato, yayla gibi coğrafik isimler için de aynıdır. Bunlar iki lehçenin farklı diller olmadığını göstermektedir.

5-                  Dilin içindeki farklılıklar arttıkça önce “ağız”a sonra “şive”ye sonra “lehçe”ye varır. Eğer söz dizimi ve gramer de tamamen ayrılırsa iki farklı dile dönüşür.

Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan ve temelleri bilinmeyen bir zamanda atılmış gizli bir antlaşmalar sistemidir. Her millet kendi gizli antlaşmasını en yakınlarıyla başlatır ve bu antlaşmayı dünya zamanı ilerledikçe geliştirerek devam ettirir. Ancak birbirinden izole olmaya başlayan veya göç yoluyla ayrılan gruplar zaman içinde birbirlerinden habersiz olarak antlaşmalarını farklı şekillerde sürdürerek önceki dillerinden ayrılıklar göstermeye başlarlar.

Bu ayrılıklar zamanla oluştuğu için önce aksanla başlayan küçük farklılıklar zamanla kelime farklılıklarına daha sonra da gramer farklılıklarına kadar vararak ayrı diller olmaya başlarlar. Zazakî ile Kurmancî günümüzde lehçe düzeyinde farklılıklar göstermektedir bu ayrılık derinleşerek arttığında iki farklı dil olmaları mümkündür ancak an itibariyle iki farklı dil diyecek kadar farklı değillerdir. Birbirleriyle kaynaşmaları arttıkça iki lehçe arasında yeni bir anlaşma meydana gelir ve farklılık küçük boyutlarda devam eder. 

Bu maddede belirtmemiz gereken bazı tarihi ve coğrafi bilgiler gerekmektedir.  

Kürtçenin Zazakî lehçesi olarak tanımlanan koluna Zazaca ismini bu lehçeyi konuşanların kendisi değil başkaları vermiştir. Bu lehçeyi konuşan Kürtler kendi konuştukları bu lehçeye yöreden yöreye Kırdkî, Kırmancî, Dimilî isimlerini vermişlerdir.

Örneğin Malmisanîj’dan öğrendiğimiz kadarıyla İlk Zazaca Mevlidin yazarı Hezanlı şair Ehmedê Xasî ise 1898'de Dımıli lehçesiyle yazdığı Mevlid'in sonunda şöyle der: "Yaratıcı'nın (Tanrı'nın) yardımı ve peygamberimizin -S. A. S.- feyiz ve bereketiyle Mewlıdê Kırdi'nin (Kırdce Mevlid'in) hazırlanması, Arap tarihiyle bin üç yüz on altıda Hezanlı Ehmedê Xasî'nin eliyle tamamlandı."

Bundan da ötesi çok ilginç bir bilgi var ki Kemal Badıllı’ya göre Zazalar kendilerini asıl Kürtler olarak tanımlarken Kurmançları, Kürdümsü ve Kürtçük olarak tanımlamıştır. Dersim Kürtleri de tarihteki her olayda Kürt adını kullanmışlardır. Zaza sözcüğü ise bu lehçeyi kullanan aşiretlerden sadece biridir ki bu lehçeyi kullanan herkese Zaza konuştukları dile de Zazaca diyenler Zazaların kendisi değildir. Peter Lerch, 1850'lerde Palu'nun kuzeyindeki Dumbeli Aşiretinin Zazaca konuştuğunu yazar.
 
Zazalar ile Kurmançlar arasındaki bu dilsel farklılıkların sebebi nedir?

Kürtçenin Zazaca Lehçesi ile konuşan Kürtler, coğrafik olarak daha çok geçit vermez dağlardaki köylerde yaşamış ve uzun zamanlar boyunca diğer aşiret ve köylerle diyalogdan çeşitli sebeplerle çekinmiştir. Bundan dolayı birbirinden coğrafik olarak çok uzak olan halklar gibi dilleri de değişmeye önce ağız, sonda şive sonra lehçe düzeyine kadar farklılaşmıştır. Fakat şurası unutulmamalıdır ki Zazaca en eski Kürtçe metinlerin lehçesi olan Kürtçenin Lorî lehçesine daha yakındır. Yani Kürtler arasında en yaygın konuşulan Kurmancî lehçesine göre daha kadimdir. Ancak Kurmancî ve Soranî lehçeleri yakın zamanlarda yazı diline geçerek kendi gelişimlerini sürdürünce sekteye uğramış olan Zazacaya göre daha işlenmiş lehçeler haline geldiler ve Zazaca sahipsiz kaldı. Günümüzde ise Kürtçenin tüm lehçelerinde eserler verildiği gibi Zazaca(Kırdmanckî) şivesi ile de dergi ve gazeteler çıkmakta, romanlar yazılmaktadır.

Sonuç:
Artuklu Üniversitesi Kürtçe Öğretmenliği bölümünde okuyan biz Kurmanç öğrenciler Öğretmenlerimiz Malmisanîj ve İbrahim Bingöl’den aldığımız Zazaca dersleriyle rahatlıkla Zaza arkadaşlarımızı anlarken onlar da Kurmancî dersleri sayesinde rahatlıkla bizleri anlamaktadır.

Bir bilim dalının uzmanları insanları kandırmazlar “kandırmak işi” ancak siyasilerin işi olabilir.

Zazacanın Kürtçe olmasını istemekle istememek aynı derecede siyasi iken Zazacanın gerçek adının Kırdmancî olduğu ve kadim Kürtçenin bir lehçesi olduğu tamamen bilimseldir.

Anadili Kurmancî veya Zazakî olan çocuklara vereceğimiz birkaç basit metotla birbirlerini rahatlıkla anlamalarını sağlayabilir ve Unesco tarafından 2012 yılında kaybolma tehlikesi taşıyan diller arasında gösterilen Zazacanın kurtarılmasıyla dünya ve ülkemiz kültür mirasını koruyabiliriz.

0 yorum:

12 Ocak 2013 Cumartesi

KEWERZO SİİRT FISTIĞIYLA DÜNYAYA AÇILIYOR

Gönderen Unknown

KEWERZO SİİRT FISTIĞIYLA DÜNYA PİYASASINA DOĞRU

Batman (KEWERZO) yenipınar köyü siirt fıstığı yetiştiriciliği ile adını reklamlaştırma yolunda büyüyor. Siirt fıstığı bilindiği üzere iriliği ve çıtlaklığıyla Antep fıstığını sollamış, çerezlik olarak tüketilen yerli bir tarım çeşidi. Kewerzo tarihi ile öne çıktığı kadar bunu siirt fıstığında da yapmak istiyor...

0 yorum:

9 Ocak 2013 Çarşamba

AUDİ YAPTI YAPACAĞINI

Gönderen Unknown


AUDİ SONUNDA SUYLA ARABAYI ÇALIŞTIRA BİLDİ

Audi, ABD'de gerçekleştirdiği araştırma sonucunda atık suyu sentetik yakıta dönüştürmeyi başardı.


Audi'nin alternatif enerji kaynaklarını araştırdığı "Audi Future Mobility Lab (Audi Geleceğin Mobilitesi Laboratuvarı)" ve Amerikan Joule şirketi ile ortaklaşa sürdürdüğü araştırmalar, gelecek vadeden sonuçlar elde ediyor.
Audi'nin ABD'de gerçekleştirdiği araştırma sonucunda, genetiği değiştirilmiş bakteriler, karbondioksit ve güneş enerjisinin de yardımıyla, atık suyu sentetik yakıta dönüştürmeyi başardı. e-dizel ve e-etanol olarak adlandırılan bu yakıtlar, birkaç yıl içinde TDI ve TFSI motorlu Audi'lerde kullanılabilecek.
SIFIR KARBON EMİSYONU
Genetiği değiştirilmiş bakteriler, çevre endüstriyel alanlardan toplanan atık veya tuzlu su ve karbondioksit ile besleniyor. Bir milimetrenin 3 binde biri boyutundaki bu bakteriler, güneş enerjisi ile fotosentez gerçekleştiriyor. Bakteriler, tüm bu sürecin ardından, dışarıya sentetik etanol salgılıyor. Sudan hafif olduğu için yüzeyde toplanan bu yakıt da, hiçbir ek işlem gerekmeden toplanıyor ve enerji kaynağı olarak kullanılabiliyor. e-etanol olarak adlandırılan bu yakıt, sıfır karbon emisyonuna sahip olduğu için de çevreye herhangi bir zararı bulunmuyor.
TDI MOTORLAR DA KULLANABİLECEK
Yıllardır, buğday ve birçok mahsulden elde edilen bio yakıtlar, enerji kaynağı olarak kullanılabiliyordu. Ancak bu yakıtların elde edilmesi için tarım alanlarının kullanılması gerekiyor. Tarım alanlarının besin üretimi için değil de yakıt üretimi için ayrılması büyük bir soruna neden oluyor. Audi'nin e-etanol teknolojisi, tarım alanı gerektirmediği için, insan besin zincirine herhangi bir olumsuz katkıda bulunmuyor.Audi mühendisleri, çok yakın bir gelecekte, elde edilen bu sentetik yakıtı, "e-dizel" olarak adlandırılan sentetik dizele çevirmeyi amaçlıyor. e-dizel, Audi'nin TDI motorlu araçlarında da hiçbir ek düzenleme olmadan kullanılabilecek.
REFERANS:http://www.haberler.com/ruya-sonunda-gercek-oldu-4208528-haberi/

0 yorum:

6 Ocak 2013 Pazar

Siirt Fıstığı Toptan Parakende Satış

Gönderen Unknown

                                                                   

                Toptan Siirt Fıstığı

Toptan ve perakende fıstık satışlarımız başlamıştır. iletişim bölümünden bizlere ulaşıp  toptan veya perakende satış fiyatlarını öğrenebilirsiniz. müşteri temsilcimiz sizlere gereken bilgiyi verecektir.
Toptan satışlarda özel indirim yapılmaktadır. Siirt fıstığı ptt kargo ile kapıda ödemeli olarak gönderilmektedir

3 yorum:

5 Ocak 2013 Cumartesi

Bitki Besin Elementlerinin Alınış Formu

Gönderen Unknown


Bitki Besin ElementiAlınış FormuBitki Besin ElementiAlınış Formu
Karbon (C)CO2Demir (Fe)Fe+2,Fe+3, şelat
Hidrojen (H)H2OMangan (Mn)Mn+2, şelat
Oksijen (O)CO2, H2OBor (B)B4O7-2 ,HBO3-2, HBO3-2
Azot (N)NO3- NH4+Çinko (Zn)Zn+2, Şelat
Fosfor (P)H2PO4HPO4-2Bakır (Cu)Cu+2,şelat
Potasyum (K)K+Molibden (Mo)MoO4-2
Kalsiyum (Ca)Ca+2Klor (Cl)Cl-
Magnezyum (Mg)Mg+2Sodyum (Na)Na+
Kükürt (S)SO4-2 

  •  


0 yorum:

4 Ocak 2013 Cuma

MİKRO ELEMENT DEYİP GEÇME

Gönderen Unknown


Blossom - End Rot
Kalsiyum Noksanlığı
Nedeni: Asıl olarak kasiyum noksanlığının neden olduğu hastalık, siyah çürüklük, yanıklık ve kuru çürüklük olarak da adlandırılmaktadır. Eksiklikten kaynaklanan zarar direkt olarak meyvede olmaktadır. Benzer çürüklük biber bitkilerinde de ortaya çıkmakta, fakat genel olarak çok yaygın değildir.
Belirtileri: Hastalık ismi ile ifade edildiği gibi meyvenin çiçek ucunun bulunduğu kısımlarda ortaya çıkmakta ve yeşil meyvelerin ezilmesine benzeyen küçük suda ıslanmış gibi lekelerin görünümü ilk belirgin belirtiler olarak karşımıza çıkar. Meyveler olgunlaşırken lekeler koyu bir renk alır ve simtomun görüldüğü zamana bağlı olarak meyvenin yarısını bu şekilde bir leke kaplanabilir. Meyve maksimum büyüklüğe ulaştığında, bu lekeli bölgeler sert, derimsi ve renk açık sarıdan yeşil-siyaha kadar değişmektedir. Etkilenmiş meyveler sağlıklı bitkilere oranla daha erken olgunlaşırlar. 
 

Mücadelesi:
  Kültürel Mücadele:
Kalsiyum noksanlığı direkt olarak topraktaki su ile ilgilidir, bu nedenden dolayı sulama suyunun iyi ve kontrollü bir şekilde bitkilere verilmelidir. Toprak iyi olarak drene edilmeli, iyi havalandırımalı, ve kuru geçen sezonlarda toprakta suyu yeterince tutabilmesi için humusca zengin olmasına dikkat edilmelidir. Toprak pH' sı 5.5 ' in üzerinde terçihen 6.5 olmasına özen gösterilmelidir.
  Kimyasal Mücadele:Eksiklik durumlarında Kalsiyumca (kalsiyum nitrat, kasiyum klorid gibi) zengin gübrelemeye özen göstermelidir.
REFERANS: http://www.bitkisagligi.net/Domates_Bolossom_End_Rot.htm
 

0 yorum:

3 Ocak 2013 Perşembe

BAŞ BELASI HASTALIK

Gönderen Unknown


Agrobacterium tumefaciens Bakteriyel Gal

Hastalık etmeninin genel özellikleri:
Agrobacterium tumefaciens (Smith and Town.) Conn
Rhizobium rhizogenes (Riker et al.)Conn
Agrobacterium tumefaciens; bakteriyel hastalik etmeni dikototiledon bitkilerde, özellikle elma, seftali, armut, kiraz, bag ve güllerde gal olusumuna neden olmaktadir. Hastalik bitkilerin toprak üstü aksamlarinda ( kök bogazina yakin yerlerde) tipik olarak büyük tümör benzeri sikinliklerden (gal) dolayi bu ismi almistir. Fidanlarin pazar degerini azaltmasina ragmen, yasli olan agaçlarda ciddi problemelere neden olabilir. Bakteriyel etmen biyolojik özelliklerinden dolayi da en fazla bilinen hastalik etmenlerinden biridir. Bakteri DNA' sinin bir kismini (T-DNA) bitkilere transfer eder ve T-DNA si bitki genomuna entegre olmaktadir (yerlesir). Bu entegrasyon sonucunda bakteriden alinan genler, bitkilerde tümör olusumuna ve metobolizmasinda bir dizi degisiklige neden olur. Bakterinin bu özelligi moleküler biyoloji ve bitki islahinda da yeni kullanim alanlarinin açilmasina neden olmustur. Bakteri yeni genlerin bitkiye aktarilmasi ya da girdirilmesi için vektör olarak kullanilmaktadir. Istenilen genler (insektisit ya da herbisitlere dayanikli olan genler gibi) genetiksel mühendislikle bakteri genomuna aktarilir (transforme edilir) ve daha sonra bakteri araciligi ile de bu genler bitkilere transfer edilmektedir. Agrobacterium kullanimi geleneksel islah yöntemlerinin süresini kisaltmakla kalmiyor, ayni zamanda tamamen yeni, fakat bitkiye ait olmayan yeni bir gen kültür bitkisine kazandirilmis olamkatdir. Bu özelliklerinden dolayi Agrobacterium en ilginç ve ilgi çekici bir hastalik etmenlerinden biridir. A. tumafaciens gram negatif, sporlanmayan, hareketli ve çubuk seklinde bir bakteridir. Bakteriyel etmen yonca ve diger Legumuneceaa familyasina ait bitkilerde nitrojen fikse eden Rhizobium bakterileri ile yakin akrabalik ilisklileri vardir. Bakteriyel etmen toprakta kök üzerinde ve ya etrafinda yaygin olarak bulunur ve bu rizosfer tabakasinda kök sistemlerinden sizan besinleri kullanarak canliligini devam ettirmektedir. Bitkilerin bakteriyel infeksiyon ise yalnizca dogal ya da bir sekilde açilmis yaralardan mümkün olmaktadir. Dogal kosullarda bakterinin hareketli hücreleri yaralanan hücrelerden salinan kemotaksin ile yara dokularina cezbedilir. Bu kismen seker ve diger kök kompenetlerinin serbest kalmasina kismi bir tepkidir ve bakteriyel etmen asetogliserin gibi fenolik birlesikleri tanir ve kendisini infeksiyona yönlendirir. Kisaca enfeksiyon bakteri ve bitki tarafindan algilan bir takim sinyallerler ile gerçeklesir. Yukarida bahsedildigi gibi bakteriyel etmen T-DNA' sini bitki genomuna transfer eder ve T-DN'a üzerinde bulunan bazi genler sitokinin (bitki homunu, indole asetik asit) enzimlerinin salgilanmasina neden olur ve bitki hormonlari hücrelerin normal gelisme düzenini bozar ve bitkilerde gallerin olusumuna neden olur.
Rhizobium rhizogenes; Benzer sekilde bitkilerde hastalik yapar, fakat bitkilerde hem oksin hemde sitokinin salgilanmasina sebep olmakta ve bundan dolayida köklerde asiri sekilde kök sacaklanmasina neden olur. Bu etmen de moleküler biyolojide gen transferi çalismalarinda yaygin olarak kullanilmaktadir. 

Hastalık Etmeninin Belirtileri (Simptomları):
Hastalik etmeni baglarin toprak seviyesindeki gövde üzerinde gallere neden olur ve bu galler toprak altina ve üstüne dogru büyüme gösterir. Galler genellikle fidanliklarda ortaya çikar ve etkilenen bitkilerin sürgünlerinde ölümler olabilir. 

Mücadelesi 
Kültürel mücadele
1. Dayanikli kültivarlarin kullanimi.
2. Hastaliktan ari, sertifikali fide ve fidanlarin kullanimi.
3. Bitkilerin yaralanmamasina dikkate edilmeli.
4. Budama aletleri ve diger aletler dezenfekte (Klorax=Çamasir suyu) edilmeli.
5. Hastalanan bitkiler varsa hemen sökülmeli ve imha edilmeli.
6. Bitkiler devamli iyi bir gübreleme ve sulama programi ile iyi beslenmeli ve yetistirilmeli.
7. Köklerde zarar yapan böcekler devamli kontrol altinda tutulmali.
Kimyasal mücadele
Hastalik etmeni bitkilere bulastiktan sonra kimyasal mücadelesi hemen hemen yoktur denebilir. Bahçe tesis edilmeden önce toprak fumigasyonu yapilabilir.


REFERANS:http://www.bitkisagligi.net/Elma/ozellik.asp?patlatin=Agrobacterium%20tumefaciens

0 yorum:

2 Ocak 2013 Çarşamba

AZOTLU GÜBRELER

Gönderen Unknown


AZOTLU GÜBRELER
Azotlu gübreler bünyelerindeki azot formuna göre genel olarak; Nitratlı gübreler, Amonyumlu gübreler, Amidli Gübreler, Amonyum ve Nitratlı Gübreler olarak 4 grupta toplanabilirler.
En çok kullanılan azotlu gübreler; Amonyum sülfat, Amonyum nitrat ve Üredir.
Şimdi bu gübreleri kısaca tanıyalım.
2.2.1.1.1. Amonyum Sülfat
İlk üretilen azotlu gübrelerden biridir. Azot oranı % 20.7 N’ dir. Ancak nisbeten besin maddesinin düşük ve üretim maliyetinin yüksek oluşu nedeniyle üretim miktarları son yıllarda önemli oranlarda düşmüştür.
Amonyum Sülfat gübresi
Resim 2.3. Amonyum Sülfat gübresinin görünüşü
Sentetik amonyum sülfat beyaz kristalize bir tuzdur ve bu özelliğinden dolayı çiftçiler arasında “şeker gübre” olarak adlandırılır. Rengi gri, kahverengi, kırmızı,açık mavi, yeşil veya sarımsı olabilir. Bu gübrenin renkli veya renksiz olmasının etkisi ile hiç bir ilişkisi yoktur. Bu gübrenin en önemli özelliği ticari bir ürün olarak bünyesinde % 20-21 azot ve % 24 oranında kükürt olmasıdır. Kristalize amonyum sülfat serbestçe akar ve depolanmasında herhangi bir sorunla karşılanılmaz. Amonyum sülfatın rutubet alarak topaklaşması azdır. Asit karakterli bir gübre olduğu için nötr ve alkali reaksiyonlu (kireçli) topraklarda güvenle kullanılabilir. Asit reaksiyonlu topraklarda uzun müddet çok fazla miktarlarda kullanılırsa toprakların daha da asitleşmesine sebep olur. Bu nedenle asit karakterli topraklarda, örneğin Doğu Karadeniz Bölgesinde amonyum sülfat yerine kireçli amonyum nitrat kullanılması daha uygun olur.
Amonyum sülfat ekimden önce, ekim zamanı ve bitkinin büyüme periyodu süresince bitkiye uygulanabilir. Kapsamındaki kükürt nedeniyle özellikle kükürt noksanlığının mevcut olduğu yerlerde kullanılabilecek bir gübre çeşididir. Çimlenme üzerine etkili olabileceği için tohumla temas ettirilmemelidir.
2.2.1.1.2. Amonyum Nitrat
Gübreler içerisinde dünyada olduğu gibi ülkemizde de en çok tüketilen gübre amonyum nitrattır. Saf olarak üretilen amonyum nitrat beyaz kristal halinde taneli veya toz halinde olabilir. %33-34.5 azot (N) ihtiva eder. Amonyum nitratın ihtiva ettiği azotun yarısı amonyum diğer yarısı ise nitrat şeklinde bulunmaktadır. Bitki her iki şekildeki azottan da yararlanabildiği için bu gübrenin etkisi hem çabuk hemde devamlı olabilmektedir.
Amonyum Nitrat gübresi
Resim 2.4. Amonyum Nitrat gübresi
Bu özelliği nedeni ile ekim zamanı kullanılabildiği gibi bitki gelişiminin çeşitli devrelerinde de rahatlıkla kullanılmaktadır. Bu özellik bu gübrenin dünyada en çok tüketilen gübre olmasını da sağlamaktadır. Amonyum nitrat kullanılan topraklar asitleşme eğilimindedirler. Bu özellik, Türkiye toprak şartları göz önüne alındığında gübrenin topraklarımızda kullanımının yaygınlaşması ile ilgili çabaların önemini daha da arttırmaktadır. Saf azotun zayıfta olsa patlama özelliği dikkate alınarak içerisine kil ve kireç gibi maddeler karıştırılarak daha az azot ihtiva eden çeşitleri üretilmektedir. Şu anda piyasada satılan en yüksek azot ihtiva eden amonyum nitrat gübresi % 33’ lük amonyum nitrattır.
2.2.1.1.3. Üre
Üre piyasada satılan, içerisinde en fazla azot bulunan azotlu gübredir. Gübre olarak üretilen üre % 45-46 azot ihtiva etmektedir. Yani bu gübrenin 100 kilosunda 45-46 kilo amid formunda saf azot bulunmaktadır. Birim maliyet fiyatının diğer azotlu gübrelere nazaran düşük olması bu gübrenin kullanımının yaygınlaşmasını sağlamaktadır.
Üre gübresi
Resim 2.5. Üre gübresi
Üre suda tamamen eriyen beyaz renkli, yuvarlak taneli bir gübre olup, topraktan yağmur ve sulama sularıyla yıkanmak suretiyle kaybı diğer azotlu gübrelere göre daha azdır. Buna rağmen zamansız ve yanlış bir şekilde uygulanması halinde diğer azotlu gübrelerde olduğu gibi bu gübreden de azot kaybı olabilir ve dolayısı ile bu gübreden sağlanmak istenen fayda tam olarak elde edilemez.
Üre uygun şartlarda kullanıldığında etkili bir gübredir. Uygun şartlarda kullanılmadığında üre gübresi yarar yerine zarar verebilir. Bu nedenle ağır bünyeli topraklarda üre ve NH+4 formunda gübre tavsiyesi yapılmaz. Eğer üre gübresinin kumlu ve kireçli topraklara uygulanma mecburiyeti söz konusu ise mümkün olduğu kadar derine vermede fayda vardır. Üre gübresi toprakta hafif asit reaksiyon gösterir.
Sonbahar gübrelemelerinde kullanılabildiği gibi bitkilerin belirli gelişme dönemlerinde olmak üzere ilkbahar veya sonrada kullanılabilir. Fazla miktarda verilmesi gerektiğinde, verilecek gübre miktarının bir kaç kısma bölünerek verilmesi düşünülebilir. Dönüme 20 kg’dan daha fazla üre verilmesi tasarlanan tarlalarda çimlenmeye zarar vermemek için tohum ile gübrenin temas etmemesi gerekir. Üre toprağa uygulandıktan hemen sonra toprak altına karıştırılmalıdır. Aksi halde toprak yüzeyinde kalan gübreden azot kaybı olur.
2.2.1.2. FOSFORLU GÜBRELER
Gübreler arasında çok önemli bir yeri olan fosforlu gübreler, bitki besin maddesi fosforu suda eriyebilir fosfat anyonu halinde bulunduran veya toprağa katıldıktan sonra bünyesindeki fosfor alınabilir hale dönüşen ve azotlu gübrelerden sonra dünyada en fazla tüketilen gübredir. Bunlar Süperfosfat ve Triple süperfosfat olmak üzere iki çeşittir.
2.2.1.2.1. Süperfosfat
Normal süper fosfat gübresi gri veya kahverengi renge sahip olup depolama ve uygulama kolaylığı temini için genellikle granül yapıya sahiptir. Toz ürünleri depolama esnasında topaklaşır. Kullanılan aside ve kayanın özelliğine bağlı olarak % 17-20 oranında toplam P2O5 içerir. Bu miktarın % 90’ dan fazlası suda çözünebilir formdadır. Bu gübre ayrıca % 16 civarında kükürt içerir. Granüllü normal süper fosfat tarlaya homojen bir şekilde problemsiz olarak uygulanabilir. Az miktarda serbest asit içerdiği için ambalajlamada aside dayanıklı çuvallar kullanılır.
Normal süper fosfat gübresi asit karakterli topraklar dışında ki topraklar için uygun bir fosforlu gübre çeşididir. Kalsiyum ve kükürt noksanlığı gösteren topraklarda kullanılması sonucu bitkilerin kalsiyum ve kükürt ihtiyaçları karşılanır. Suda çözünür fosfatın fiksasyonunu asgariye indirmek amacıyla bu gübreyi banda tohum sıralarının hemen yanına uygulamak gerekir.
Son yıllarda hem üretim miktarları hemde tüketim miktarları azalan bu gübrenin çok iyi bir kükürt kaynağı olması, özellikle de kükürt gübrelemesi gerektiren alanlarda kullanılabilecek alternatif bir gübre olarak yeniden önem kazanmasını sağlayabilir.
2.2.1.2.2. Triple Süperfosfat
Triple süper fosfat hemen tamamı suda eriyen formda % 42-44 P2O5 içerir. Toz halindeki triple süper fosfat serbestçe akmaz ve topaklaşma eğilimi gösterir, fakat granüllü halde serbestçe akar, depolanması ve kullanımı mükemmeldir. Kirlibeyaz veya gri renkli tanecikler “granüle” halindedir. Uzun süre rutubetli bir yerde bekletildiğinde su çekerek topaklaşırsa da bu keseklerin dağıtılarak kullanılmasında tarımsal yönden bir sakınca bulunmamaktadır. Triple süper fosfat gübresi daha az kükürt içerir. Bu gübre normal süper fosfat gübresinde olduğu gibi ekim veya dikimden hemen önce veya ekim esnasında tohum veya kök derinliğine gömülerek uygulanır.
Fosforlu gübre olarak kullanılan normal süperfosfatlar ile triple süperfosfat gübrelerinin yurdumuzun toprak ve iklim şartlarında ürüne olan etkileri yönünden belirgin bir fark yoktur. Burada belirleyici unsur toprağın kükürt ve kalsiyum ihtiyacı olmalıdır. Tüm şartlar incelendiğinde gerekli besin maddesi sadece fosforsa bu durumda kullanılacak gübre cinsini belirleyici unsur gübrenin suda erir besin maddesi içeriği olmalıdır. Bu gübre nötr veya hafif asit karakterde olduğundan toprak pH’sını etkilemez.
Triple süper fosfat gübresi
Resim 2. 6. Triple süper fosfat gübresi
2.2.1.3. POTASYUMLU GÜBRELER
Bünyelerindeki potasyumun tamamı suda erir durumdadır. Ülkemiz toprakları genel olarak yapı itibarı ile potasyumca zengin ana materyalden oluştuğundan ülkemiz topraklarının büyük bir kısmının potasyumlu gübreye gereksinimi yoktur. özellikle de fazla yağış alan bazı yörelerimizin asit karakterli topraklarında potasyumlu gübrelemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Toprak analizleri dikkate alınarak ürün bazında yapılacak değerlendirmeler sonucu potasyumlu gübre tavsiyelerinde bulunulmalıdır.
Kimyasal gübrelerin potasyum içerenleri de iki tanedir. Bunlar Potasyum sülfat ve Potasyum nitrattır.
Ülkemiz toprakları genelde potasyum bakımından yeterli durumda olduğundan, potasyumlu gübre tüketimi de sınırlıdır. Potasyum sülfat % 48-52 oranında potasyum bitki besin maddesi içerir. Potasyum nitrat ise % 46 oranında potasyum içermektedir.
2.2.2. BİRDEN ÇOK BESİN MADDESİ İÇEREN (KOMPOZE) GÜBRELER
Kompoze gübreler birden fazla bitki besin maddesini bir arada bulundururlar. Kompoze gübrenin içerisindeki bitki besin maddeleri azot, fosfor, potasyumdur. Bunlar sırasına göre % olarak ifade edilir.
örneğin 15-15-15 terkibindeki bir kompoze gübrenin 100 kilogramında 15 kilo saf azot, 15 kilo fosfor, 15 kilo da potasyum var demektir.
2.2.2.1. DİAMONYUM FOSFAT
Diamonyum fosfat gübresi fosfor ve azot gibi iki önemli bitki besin maddesini bir arada bir çok bitki türü için daha uygun oranlarda kapsayan ve muhtevası ile ideal bir taban gübresi olarak çok yaygın kullanım alanı bulan kompoze bir gübredir. Diamonyum fosfat gübresi %18 azot ve büyük bir kısmı suda çözünen % 46 fosfor içeriğine sahiptir.
Diamaomyum fosfat gübresi
Resim 2.7. Diamaomyum fosfat gübresi
Koyu gri, kahverengimsi veya kirli beyaz gibi çok değişik renklerde tanecikler halinde olabilir. İçerisinde her kilo azota karşılık yaklaşık 2.6 kilo fosfor bulunmaktadır. Bu nedenlede daha ziyade fosforlu gübre gibi kullanılması gerekmektedir. İçerdiği fosforun % 90’ ından fazlası suda eriyebildiğinden diamonyum fosfat gübresi toprağa verildikten sonra gerekli rutubeti bulunca terkibindeki fosfor ve azottan bitkiler derhal yararlanabilirler.
Diamonyum fosfat, terkibindeki fosfor ve azot miktarları bakımından bilhassa Orta Anadolu ve geçit bölgelerde yetiştirilecek buğday için en uygun bir gübredir. Hububat ve benzeri bitkilere sonbaharda, ekim esnasında, mibzerle tohum derinliğine ve bant halinde verilmesi en ideal tatbik şeklidir. Ekimle dönüme 18 kilodan fazla gübre uygulanması durumunda gübrenin; tohumla temas etmeyecek şekilde, tohum yakınındaki ayrı bir banda verilmesi gübrenin tohum çimlenmesine muhtemelen olabilecek zararlı etkisini giderecektir.
Mibzerle ekimin mümkün olmadığı durumlarda diamonyum fosfat gübresini ekimden hemen önce toprak yüzeyine serpip, daha sonra da ekim yapılarak gübrenin toprakla karışması temin edilmiş olur. Güzlük bitkilere bu gübrenin uygulanması ekimden hemen önce veya ekim esnasında yani sonbaharda, yapılmalıdır. Meyve ağaçlarında ise kışın şiddetine bağlı olmakla beraber şubat ayı sonunda veya mart ayında, 10 15 cm derinliğine gübrenin gömülmesi şeklinde verilmelidir. İlkbaharda ekilecek bitkilerde ise ekim esnasında veya ekimden hemen önce güzlük ekimlerde olduğu gibi tohum yatağına gelecek şekilde gübrenin uygulanması sağlanmalıdır.
Diamonyum fosfat bütün bitkilere başarıyla uygulanabilecek bir gübredir. Ancak bu gübrenin uygulanması esnasında kazançlı bir gübre uygulaması için bitkilerin fosforlu gübre ihtiyaçları dikkate alınarak uygulanacak gübre miktarı tespit edilmelidir. Yapılan hesaplamalar sonucu aynı bitkinin eksik kalan azot ihtiyacı bitki çeşidine göre ilkbaharda veya daha sonra diğer azotlu gübreler kullanılarak telafi edilmelidir.
Diamonyum fosfat nisbi nemin düşük olduğu yerlerde, iyi bir depoda senelerce topaklaşmadan muhafaza edilebilir. Nisbi nemin % 80’in üzerinde günlerce devam edebildiği bol yağışlı yerlerde üst üste 8-10 çuvaldan fazla konmamak ve depoyu havalandırmak suretiyle gübrenin topaklaşması azaltılabilir.
Diamonyum fosfatın 100 kilosunda yaklaşık 66 kilo saf bitki besin maddesi vardır. Bu sebeple de diğer gübrelere kıyasla bu gübre nakliye, depolama ve işçilikte büyük tasarruf sağlamaktadır.
2.2.2.2. DİĞER KOMPOZE GÜBRELER
Üçlü veya ikili değişik kombinasyonlarda bir çok kompoze gübre üretilmektedir. Bunlardan 20-20-0 terkibindeki kompoze gübrenin 100 kilosunda, 20 kilo saf azot, 20 kilo saf fosfor var; potasyum ise yok demektir. Gri-kahverengi granüller halindedir. Uygun şartlarda uzun süre saklanabilir ve her türlü toprakta kullanılabilir.
Kompoze Gübre
Resim 2.8. Kompoze Gübre
15-15-15 şeklindeki kompoze gübrede azot, fosfor ve potasyum gibi temel bitki besin maddeleri vardır. Bu gübrenin 100 kilogramında 15 kilo saf azot, 15 kilo fosfor, 15 kilo potasyum vardır.
Ayrıca kompoze gübreler içerisine çeşitli mikro besin elementleri de ilave edilmektedir.

REFERANS:http://www.tarimkutuphanesi.com/GUBRELERIN_SINIFLANDIRILMASI_00276.html

0 yorum: